Mart '17
Balinanın Karnında
2015’ten beri her yıl Culture Action Europe ve United Cities and Local Governments ortaklığıyla düzenlenen ‘Beyond The Obvious’ (Aşikarın Ötesi) konferans serisinin bu seneki alt başlığı “Europe Quo Vadis? (Avrupa Nereye Gidiyorsun?)” oldu. Geçtiğimiz Ocak Ayı sonunda Budapeşte’de gerçekleşen konferansın Avrupa ve ötesinden gelen kültür yöneticileri, üreticileri ve aktivistlerinden oluşan katılımcılarının da gündeminde göç olgusuyla yüzleşmeye çalışan Brexit sonrası Avrupa’nın kültür politikaları bulunuyordu.
Tuna Irmağı kıyısında, Bálna (Balina) kültür merkezinde bir araya gelen katılımcıların üzerinde özellikle durdukları konulardan biri de yerel kültür politikalarında karar mekanizmalarının kültür üreticilerine ne kadar yer verdiği sorunuydu.
Gündemde olan diğer bir konu ise önümüzdeki yılların Avrupa Kültür Başkenti olarak seçilen kentlerinin karşılaştıkları sorunlar ve bunlara yönelik stratejilerdi. Katılımcıların hem fikir oldukları durumlar arasında, uzun süreye yayılan ve sürdürülebilirliğin öngörüldüğü kültür stratejileri, sosyal içerme, katılımcı politikalar ve kültürel çeşitliliğin önemi oldu. Bunlara ek olarak beyin göçünün engellenmesi, kapasite geliştirme ve kamusal alanı gözeten politikaların da öneminin tekrar altı çizildi. Kültür alanında kalkınmaya yönelik hedefler koyan yerel yönetimler açısından çarpıcı bir öneri ise yerel yönetimlerin kültür stratejilerinde mekana değil insana ve yaratıcı içeriğe yatırım yapmalarının aciliyeti oldu.
Gelişen, büyük ve orta ölçekli kentler bağlamında bakıldığında ise ortaya çıkan görüş kültürü tüm stratejik belgelerin temeli olarak konumlandıran kentlerin başarılı örnekler haline gelmeleri.
Etkinliğin son günü gerçekleşen “Quo Vadis, Europa?” başlıklı söyleşide gündeme gelen temel sorular ise günümüzde aidiyet/kimlik neler üzerinden tanımlanıyor, üretilen politikalar polifonik bir toplumun oluşturulması önünde bir engel teşkil ediyor mu? Avrupa kimliği hala Yahudi-Hıristiyan gelenek üzerinden mi tanımlanmakta? Ve Sınırlar koymak ne kadar etkili ve yerine ne olmalı? gibi tartışmalı konulardı.
Beyond the Obvious’a ev sahipliği yapan cam balinanın karnı konferanslar, sunumlar ve atölye çalışmalarıyla dopdolu geçen bir süreçte, kültürü yeniden düşünmek, farklı hikayeler ve deneyimleri paylaşmak, geleceği tartışmak ve görünür olanın ötesine bakmak adına üç gün boyunca farklı fikir ve deneyimleri bir araya getiren eşsiz bir mekandı.
Metin ve fotoğraf: Gökçe Süvari
Bálna Hakkında:
Bálna’nın tasarımında, tarihi tuğla binayla geçen yüzyıla ait tipik betonarme yapılar bilgisayar tasarımı metal-cam bir kabukta buluşuyor. Bálna’nın iç mekân düzenlemesi günümüzün bütüncül yaklaşımını yansıtıyor: çelik, alüminyum ve cam, sarı fırınlanmış tuğla, kemik rengi beton ve ipeksi gri alüminyum yüzeyler, ayna parlaklığında beton ve ahşap zemin döşemeler, mozaik desenli merdivenler ve krom çelik asansörler şeffaf cam tavandan süzülen ışığı yansıtıyor. Bálna aynı zamanda Budapeşte Galerisine de ev sahipliği yapıyor.
Jordi Pascaul ile Söyleşi:
Söyleşi: Gökçe Süvari
Beyond the Obvious: Europe, Quo Vadis? // Jordi Pascaul ile Söyleşi (Türkçe Altyazılı)